12 Eylül 2011 Pazartesi

Bursaspor-Kayserispor


Ligin son yıllarda ki gerçek anlamda Anadolu derbisi daha ilk haftada yapıldı. Her iki takımından 3 yıldır istikrarlı bir şekilde üst sıralarda ve bu yüzden bu maça derbi demek çokta yanlış olmaz herhalde. Ama Bursaspor geç gelen bir intikam aldı sanırım. Yeşil-beyazlıların şampiyonluk senesinde Kayserispor kendi evinde Bursaspor'u 3-0 yenmişti, demek ki sıra onlara geçmiş.



2 takım geçen seneye nazaran epeyce değişiklikle başladı. Bursaspor neredeyse hücum hattını tamamen değiştirdi. Takımın yıldızı olarak gösterilen Sercan ve Volkan ayrıldılar takımdan. Ama çok verimli geçirmişti Bursa bu transfer sezonunu. Alabilecekleri en iyi forvetlerden birini aldılar Teteh. Tagoe ise riskli ama buna değecek bir transfer. Kanatlarda ve forvette birinci adam olarak oynayabilmesine rağmen kanatlarda daha iyi. Orta sahada ki transferleri ise tam oturmuş takıma. Basser ve Carson yıllardır burada gibi.

Kayserispor ise bu sene ligin en genç takımı unvanını aldı ve bunu yapmak içinde takıma epeyce genç ve yetenekli oyuncular kattılar. Hücum hattında eski krallardan Gökhan Ünal geri döndü ve hazırlık maçlarında gol atarak takıma yeniden bir şeyler kazandıracakmış hissi verdi. Bunun yanında Cem Sultan ve Nadir bu sene hücum hattına katılan bir diğer isimler. Özellikle Nadir'i kamp döneminde çok beğenmişler ve takımda ki yeri garanti deniliyor. Orta sahaya ise yine bir Paraguay'lı Riveros takviyesi geldi ayrıca PSV ve Porto alt yapılarından sonra Engin Bekdemir Kayseri'nin yolunu tuttu ve Cangele'nin bu maçta sakatlanmış olması onun içinde bir şans. Bütün büyüklerin istediği Okay Yokuşlu ise Kayserispor'a geldi ve yıldızını burada daha çok parlatacak. Sezon öncesi kampında ve sonrasında milli takım ile gittiği turnuvada göz doldurdu Okay. Takım için konuşmalara göre 1-2 yıl içerisinde Avrupa'ya büyük transfer yapabileceği söyleniyor. Bunun yanında Sefa Yılmaz, Zurab, İlhan, Okan, Navarro ve Ömer Kulga yeni katılan isimler. Hepside kaliteli futbolcular ama bunları bir arada, doğru sistem içerisinde oynatmak önemli.

Maça dönelim; Kayserispor'da yine sezon başında sakatlıklarda çekmeye başladı. Cangele büyük ihtimal 6 yok ve sonrasıda meçhul. Maça Şota Gökhan'la başladı kaleye, Navarro sakatlıktan yeni çıktığı için. Maçta ki en önemli hatalarından birisi de buydu. Gökhan 2009'dan beri bu takım içerisinde ve formayı kapamadı hiç. Birçok insan burada onun formayı alması gerektiğini söylese de Gökhan bu takımın kalecisi değil. Böyle ciddi hedefleri olan takımda Gökhan basit hataları çok yapar. Dün ki frikik golünce gördük, bir garip, değişik bir gol yedi Vederson'dan.
Takımın savunma hattında Pekarik'i 11'de görünce şaşırmıştım. Gelir gelmez oynatması doğru mu acaba diye ? Ama maç içerisinde Kayserispor adına en iyi isim Pekarik oldu. Takıma hemen uyum sağlamış ve belli bir kalitede bir isim. Yıllardık süre gelen sağ bek sorununa deva olarak Kayserispor'un. Herkes Zurab-İlhan ikilisini beklerken Eren-Zurab ikilisi çıktı sahaya. Eren oynaması gereken bir adam zaten. Ama bugün defans sırıttı, bunun en önemli sebebi ise orta sahanın tamamen bomboş olması. Çok rahat geçti dün orta sahayı Bursaspor. Bursa orta sahada N'Diaye, Adem ve Ozan gibi pres yapan oyuncularla ve birazda sert oyuncularla orta saha büyük bir hakimiyet sağladı. Kayseri orta sahası ise epeyce yumuşak kaçıyor. Abdullah ve Riveros pas yapmaya yatkın oyuncular belki evet ama karşıda ki rakibe göre yumuşak kaçtılar. Orta saha çok çabuk geçildi. Orada Kayserispor adına bir emniyet sibobu yoktu. Bunu geçen senede söylemiştim devre arasında. Bir tane "defansif" orta saha oyuncusu lazımdı bu takıma. Bir Lorik Cana hiç fena olmazdı, illa 11'de oynayacak hali yok ama takım için bir alternatif olabilirdi şimdi ise Santana-Abdullah-Riveros-Okay-Furkan gibi isimlerle orası pas yüzdesi çok yüksek bir takım olarak gözükebilir ama defansif anlamda büyük aksaklıklar ortaya çıkacaktır.

Cangele'nin sakatlanması ise yine bir facia. Aynı yerden 2. kez sakatlanıyor ve 6 ay daha yok. İzlemekten çok büyük zevk aldığımız bu oyuncu bir daha sahalara dönebilir mi, bekleyip göreceğiz. Ama bir yandan da Kayserispor için ele alalım bu gelişmeyi. Cangele o hücum hattında ki akıl seviyesini çok üst düzeylere çekiyordu ama şöylede bir gerçek var ki takım savunmasının düşmesinde önemli bir rol oynuyordu. Özellikle dün ki gibi bir kadroyla çıktığı zaman Kayserispor yenilmesi içten değildi. İleride Gökhan-Cangele-Amrabat ve Troisi gibi geriye yardımı sadece göstermelik yapan isimler ve orta saha Abdullah ve Riveros. İşte bütün sorun burada çıktı. Orta sahada zaten çok sert olmayan sadece 2 isim kaldı ve Bursa ise ileriden de geriye çok iyi yardım aldığı için orta sahayı ezdi geçti. Sonuç ise 3-0.
Şimdi Cangele yok, bu takım için daha hayırlı olabilir. Engin ve Okay gibi onun yerini doldurabilecek adamlar var. Okay'ın anlatmaya gerek yok, ne kadar yetenekli ve çok opsiyonlu olduğunu biliyoruz. Engin ise hayran olduğum bir futbolcu. PSV ve Porto alt yapılarının dikkatini çekmek her yiğidin harcı değil. Cangele yerinde 10 numara pozisyonunda oda oynayabilir.
Hücum hattında kesilmesi gerek bir diğer isim ise Troisi. Bu takımda ilk 11 oynamaz. Fiziği zayıf zaten ve geriye gelişi 0. Evet hızı ve diğer yetenekleri üst düzeyde ama Amrabat-Cangele ve  bir forvetle oynatıyorsanız onu en çok göze batan isim o olur. Zaten Hasan Ali var arkasında. Hasan Ali'nin çok koştuğundan anlayabilirsiniz Troisi'nin eksikliklerini. Alternatifi olmayan Hasan Ali'ye yardımı çok azdı Troisi'nin. Yetenek olarak benimde çok beğendiğim bu adam defansı yardımda sınıfta kalıyor hep.

Kısacası dün ki maçta Kayserispor'un yenilme sebebi tamamen orta sahadan geçiyor. Özellikle dün çok zayıf bir orta saha çıktı sahaya.

Bursaspor'u ise ferahlamış, rahatlamış gördüm. Bu sene iyi işler yapacaklar gibi. Kayseri'nin ise zaman ve doğru kadroyu bulmaya ihtiyacı var.

11 Eylül 2011 Pazar

Dinamo ve Hajduk Alt Yapısı Özelinde



Bir dönemin 2 efsane takımı ve hala dönemin alt yapı liderlerinden ikisi, bahsettiğim takımlar Hajduk Split ve Dinamo Zagreb.
Onlar Avrupa'nın eski şampiyonlarından değiller, bir Marsilya ya da bir Nottingham Forest değiller ancak futbolun başından beri çok büyük yıldızlar çıkartmış 2 kulüp.

Hırvat futbolu 90'ların sonundan itibaren çok büyük bir düşüşe geçmişti. Boban, Suker ve Prosenicki gibi efsaneler kuşağının sonuna gelmişti. Hırvat futbolu düşüşe geçeceği dönemler gelmişti. Ki öyle de oldu. Uzun bir dönem kalburüstü oyuncular çıkartamadılar. Ta ki Euro 2008 gelene kadar. Euro 2008'de yeniden kendi güçlerini ispat ettiler  ve çok iyi bir kuşağın geldiğinin göstergesiydi buda. O turnuvadan sonra Hırvat milli takımı oyuncuları kariyerleri için büyük adımlar attılar. Modriç, Kranjcar ve Corluka Tottenham'ın yolunu tuttu. Olic ve Pranjic Bayern'e gitti, Rakitiç futbolunu bir üst seviyeye taşıdı, Srna Shaktar ile UEFA zaferi taşıdı. Yani bütün takım büyük bir yükseliş içerisine girdi. Ama 2010 Dünya kupasına gidememek onlar için epeyce üzücü ve şaşırtıcı olmuştu. Ama bu başarıların ve bu iyi jenerasyonun gelmesinde bu 2 mihenk taşı kulübün değeri çok büyük.

Hırvatistan'ın Euro 2008' kadrosu;

- Pletikosa; Hajduk Split alt yapısı
- Dario Simiç; Dinamo Zagreb alt yapısı
-  Simuniç; aslen Avustralyalı o yüzden Avustralya alt yapısı.
- Robert Kovaç; Alman alt yapısında yetişti, son takımı Dinamo'ydu.
- Vedran Corluka; Dinamo Zagreb alt yapısı. 
- Hırvoje Veliç; şu an Hajduk'ta.
- Rakitiç; Basel alt yapısı.
- Vukojevic; Bjelovar alt yapısı.
- Nikola Kaliniç; Hajduk Split alt yapısı.
- Niko Kovaç; kardeşi gibi Alman alt yapısı.
- Dario Srna; Hajduk alt yapısı.
- Galinoviç; Osijek alt yapısı.
- Nikola Pokrivac; Varazdin alt yapısı, şu an Dinamo'da.
- Luka Modriç; Dinamo alt yapısı.
- Knezeviç; Rijeka alt yapısı.
- Jerko Leko; Dinamo Zagreb alt yapısı.
- İvan Klasniç; Alman alt yapısı.
- İvica Olic; Marsonia alt yapısı, yıldızı Dinamo'da parladı.
- Kranjcar; Dinamo alt yapısı.
- İgor Budan; Rijeka alt yapısı.
- Mladen Petriç; Baden alt yapısı.
- Pranjic; NASK alt yapısı, yıldızı Dinamo'da parladı.
- Vedran Runje; Hajduk alt yapısı.

 ve Teknik Direktör Slaven Biliç; Hajduk alt yapısı, ilk teknik direktörlük deneyimide Hajduk'ta yaptı.
Görüldüğü üzere takımın bir çoğu Hajduk ve Dinamo alt yapısından çıkma ya da yolu oraya düşmüş futbolcular. Çünkü bu iki takımın alt yapıdan çıkarma özelliklerinin yanında, Hırvatistan'da ki diğer küçük kulüplerde ki yetenekleri görüp, transfer edip, parlatma özelliğide var. Oliç bunlara en büyük örnek. Aslında takımın neredeyse bütün yıldız ve tamamlayıcı oyuncuları buralardan çıkma. Kranjcar, Modriç, Srna ve Corluka. Tabi Hırvat yetenekler den Kovaç kardeşler gibi çok erken keşfedilip başka dünyalara açılanlarda çok fazla.
Eduardo ise bunların tam tersi. Brezilya'lı fakat Dinamo alt yapısını almış ve dünyaya açılmış bir futbolcu. Hajduk ve Dinamo inanılmaz ucuz maliyetlere oyuncular alıp, yetiştirip çok iyi fiyatlara satıyorlar.
Dinamo'nun transfer rekoru 21 milyon €'ya Tottenham'a transfer olan Modriç'te. Sonrasında 13 milyon €'ya City'e transfer olan Corluka, 12 milyon €'ya Arsenal'a transfer olan Eduardo, 11 milyon €'ya İnter'e transfer olan Simiç izliyor. Ve dahasında Liverpool'a giden Biscan, Lyon'a giden genç Lovren, Wolfsburglu Mandzukiç ve Mark Viduka bulunuyor.

Oliç'i 1 milyon €'ya alıp, 5'e sattılar, Balaban 1.7 milyon €'ya gelip, 8 milyon €'ya gitti yine, Mandzukiç 1.5 milyon €'ya gelip, 7'ye gitti. Dinamo ligin en pahalı takımı ve 24.2 yaş ortalaması var zaten Hırvat liginden en yaşlı takımın 26 ortalaması var.

Hajduk Split'e geldiğimiz zaman ise biraz daha farklı bir politikada var burada. Alt yapısından çıkarttığı yeteneklerin yanına ligde ki genç diğer yetenekleri hemen takıma dahil ediyorlar. Bunu zaman zaman Dinamo'dan oyuncu transferi ile de yapıyorla örnek olarak ise Kranjcar gösterilebilir. Kaliniç, İbricic, Strinic ve Kranjcar Hajduk'un sattığı en pahalı oyuncular.
Bu takımların geçmişte ki hallerini çokta bilmiyorum açıkcası yani izlemediğim için. Ama beni şimdi halleri ilgikendiriyor ve çok büyük zevk veriyor bana. Şimdi benim için bu yazıda ki en zevkli kısıma geçelim. Bu iki takımın üzerine tek tek genç oyuncuları biraz tanıtarak gidelim;


Sime Vrsaljko; bu blogu ilk açtığımda yazdığım ilk genç yetenekti. Ve onu Türkiye'de ilk yazanda benim galiba.  Gerçekten harika bir yetenek. Sağ bek, sol bek, sağ açık ve orta sahanın göbeğinde görev yapabiliyor. Harika ve kıvrak bir fiziği var. Geçen sene Arsenal'ın radarına girmişti zaten ve çok büyük bir transfer yapacağına eminim ileride. Geleceğin en büyük yetenek adaylarından benim için.

Milan Badelj; 22 yaşında çok yönlü bir orta saha oyuncusu. Takımın en değerli isimi para konusunda. Onla ilgili bilgilerde şuradan.

Arijan Ademi; 20 yaşında ki çok opsiyonlu ve çok yetenekli bir genç. Stoper, defansif orta saha ve merkez orta saha olarak görev yapabiliyor. Geçen sene geldi Dinamo'ya ve bu seneye sakat başladı ama geliyor o da geliyor.

Mateo Kovacic; dikkat çeken oyuncular içine en gençlerinden birisi. Daha 17 yaşında ve Avusturya doğumlu bu sene geldi Zagreb'e ve formayı pek çıkartmıyor. 6 lig maçın 2 gol attı başlayan Hırvat liginde. Orta sahada hücum opsiyonlu bir oyuncu, her yerde oynayabiliyor.  Geçen sene Wenger'in Sime ile birlikte istediği isimdi.

Mario Situm; yine bu sene özellikle yıldızı parlayan isim. 19 yaşında ki 1.73 boyunda ki forvet başlayan ligde 6 maçta 4 gol attı. Şu anda takımın en önemli hücum oyuncusu.

Dino Spehar; Osijek takımından geldi bu sene. Oyun tarzı olarak Situm'a benzer özellikler gösteriyor. 5 maçta 1 gol attı bu sene.

Ante Rukavina; 25 yaşında ki oyuncu Sibenik alt yapısından çıktı, yıldızı Hajduk'ta parladı, Panathinaikos'a transfer oldu ama bu sene Dinamo'ya döndü. Ve yıldızı yeniden parlıyor 6 maçta 3 gol 2 asistlik bir performansı var şu ana kadar. 1.86 boyuyla ve tekniğiyle hücumda her yerde oynayabiliyor.

Filip Skvorc; bu sene Lokomotiva'da kiralık forma giyiyor hücum oyuncusu. Onla ilgilide sizi şöyle alalım.

Hırvat yeteneklerin dışında Sammir (Brezilyalı) ve Luis İbanez (Arjantinli) gibi Güney Amerika'dan da genç yetenekler var kadroda. Takımın o kadar çok opsiyonu var ki her maç bambaşka kadrolarla sahaya çıkabiliyorlar. Vida ve Tonel takımın şu ana kadar ki en istikrarlı oyuncuları. Özellikle hücum hattında genç ve yetenekli oyuncu sayısı çok fazla olduğu için seçenekler epeyce var.  Dinamo'nun teknik direktörü Krunoslav Jurcic 41 yaşında ve genç bir oyuncu ve her zaman söylediğim gibi genç teknik direktörler her zaman iyi bir tercihtir. Ve geçen senenin şampiyonu Dinamo bu senede böyle bir kadroyla bomba gibi. 7 maçta 6 galibiyet ve 1 beraberliğin yanında, 17 gol atıp 1 gol yediler.

Hajduk Split'e bakalım bir de;

Ante Vukusiç; şu anda takımın en önemli oyuncusu. Ligde 3 maçta 2 golü var. Geçen sene ise 14 gol atmıştı.

Marin Tomasov; 24 yaşında ki oyuncu şu anda takımın en golcüsü. 7 maçta 4 gol attı ve asist özelliği de var.Kanatlar görev almasına rağmen golcülük özelliği en plana çıkıyor.

Anas Sharbini; takımın ön plana çıkan başka bir oyuncusu. 24 yaşında o da. Orta sahada hücuma yönelik çok opsiyonlu bir futbolcu. Takım arkadaşlarına pozisyonlar ve asistler yapmasıyla takımın en önemli oyuncusudur belkide.

Tonci Kukoc; sol bek ve sol açık oynayabilen 20 yaşında ki oyuncu 1.92 boyunda ve boyuna göre tekniği harika. Corluka'nın sol bek versiyonu gibi.

İvan Lendriç; bu sene geldi takıma. Geçen sene Mostar takımında ki 28 maç 16 gollük harika performansı ile dikkat çekmişti.

Nikola Sariç; Danimarkalı oyuncu bu sene Liverpool Reserve takımından geldi. Forvet ve forvet arkası oynayabiliyor. Ama kafasını verme sorunları var. Burada olabilecek mi göreceğiz ?

İşte bunlar sadece Hajduk ve Dinamo çerçevesinde ki yıldız oyuncular ve ya yıldız adayları. Bize neler olacağını gelecek gösterecek ama bu oyuncuların hepsi birbirinden yetenekli ve insanı her an şaşırtabilecek oyuncular.

Bu 2 takım dışında ligde forma giyen diğer yıldız adayları; Domagoj Antoliç, Luka Begonja, Filip Jazvic, Mehmed Alispahiç.

Blogu açtığım günden beri belirttiğim birşey var genç ve yetenekli oyuncu alımında. Bizim ülkemizde ki takımların gidip Brezilya'lardan Neymar, Kaka, Coutinho, Ganso'yu bulup getirmemiz zor ama Hırvat pazarına dalarsak hep büyük oyuncuları kendimiz büyütürüz hem de parasal anlamda çok büyük yatırım yaparız. Trabzonspor'un son yıllarda yaptığı transferleri işte bu yüzden çok beğeniyorum. Polonya pazarına daldılar -ki- dalınması gerek bir pazardı. Adrian gibi Polonya'nın en iyi oyuncusunu aldılar, Çek pazarından Celustka gibi çok beğendiğim bir adamı aldılar.

Hajduk ve Dinamo ekseni etrafında bir alt yapı yazısı gibi oldu, ama artık eskisi kadar değeri bilinmeyen bu iki kulübü ve alt yapılarını bir hatırlatmak istedim.

Bu haftada Hajduk-Dinamo maçı vardı; maç Hajduk'un ev sahipliğinde oynandı ve 1-1 bitti.




6 Eylül 2011 Salı

"Süper Lig"in "Süper" Takımları #3

Trabzonspor Selçuk ve Ceyhun gibi ik ön sibobunu ve Egemen gibi bir kaptanı kaybederek gir sezona.Geçen sene ki başarıyı getiren neredeyse bütün yerli oyuncular gitti. Takımın hücum hattını en önemli ismi Burak ve Serkan Balcı dışında büyük bir değişiklik oldu Karadeniz tarafında.

Umut Bulut kendisi için en hayırlı olanı yaparken, Selçuk ve Ceyhun iyi kontratlar karşılığında Fatih Terim'in aslanlarına katıldı. Takımdan kendisine adına olumlu olarak giden bir diğer isim ise Cale oldu. Geldiği ilk günden beri gitmişti-gidecekti haberleri çıkan oyuncu sonunda takımdan ayrıldı ve Almanya'nın Hamburgla birlikte en düzensiz takımı olan Wolfsburg'a transfer oldu. Bu sene sattığı oyunculardan sadece 9 milyon € gelir elde eden Trabzon, 21 milyon € transfer para harcadı.

Trabzon yönetiminin en önemli hatasının Zokora olduğunu düşünüyorum. Daha doğrusu Zokora'nın lanse edilişinin. Selçuk'un gitmesinin ardından Zokora alında ve sanki onun boşluğunu dolduracakmış gibi gösterildi. Ama ikisinin arasında çok büyük farklılıklar var. Zokora "ön libero", Selçuk ise "orta saha". Zokora defansif bir oyuncu, Selçuk gibi asist yapmasını zor anda bir tane çakıp gol atmasını beklemek hayalcilik olur. Zokora'nın olduğu bir takımda da geçen sene ki kadar güzel bir futbol ve hücumcu bir futbolda beklenemez. Geçen sene Colman-Selçuk ikilisi ofansif bir ikiliydi epeyce, bu sene ise Zokora'nın gelmesiyle biraz daha defansif bir hal alacak o bölge.

Şampiyonlar liginden önce yaptıkları transferlerde gerçekten benim çok beğenimi almıştı. Yine şanssız bir kurayla elenmiş olsalarda. Adrian geçen sene ki Polonya liginin en iyi oyuncusu, hem 10 numara hem de orta sahada oyun kurucu olarak oynayabiliyor. Asist özellikler takımın forvet hattı için belirleyici özellik taşıyacak. Henrique ise son yıllarda ki başarılı forvet transferlerinin bir örneği daha. Drogba tarzı bir oyuncu, her şeyi yapabilir biranda. Her yerden topa vurabilme özelliği var ki bir forvette aranması gereken en önemli özelliktir bence. Halil-Brozek-Vittek-Henrique-Burak gibi bir hücum hattına sahip Şenol Güneş nasıl bir seçim yapacak merak ediyorum. Burak'ın yeri garantidir herhalde. Son milli takım performansları ve geçen sene ki performansı ile. Halil ve Henrique ise buraya oynamaya geldiler ve formayı sonuna kadar kovalayacaklardır. Vittek ise bu ligde epeyce iş yapabileceğini göstermişti. İçlerinden Brozek en kötü sezon sonu yolcudur. Geçen senede kardeşiyle birlikte pek parlak performans gösteremediler.

Bir yandan böyle bir forvet hattı varken takımın orta sahadan hücuma yönelik oyuncu kalitesini de epey arttırdılar ve kadro kurmak dahada zorlaştı. Volkan Şen, Sercan Kaya ve Eren gibi genç ve çok yetenekli oyuncular takıma dahil edildi. Bursa'dan gelen iki yetenek Volkan ve Eren her takımda oynayabilecek futbolcular. Özellikle Eren Bursaspor'da da gerekli şansı Volkan yüzünden bulamadığı için şimdi yine karşısına çıktı, çok sıkı bir rekabet olabilir. Ben Eren taraftarıyım.

Sapara transfer ise tamamen opsiyon olması için. Yetenekli bir oyuncu Sapara ve belli bir seviyesi var, Milli takımında ne olursa olsun yeri garanti. Ama burada ilk 11 oynar mı şüpheli. Geçmesi gerek birçok adam var. Aykut Akgün transfer ise çok başarılı. Ceyhun'un boşluğunu doldurabilir.
Defansta ise 2 yeni isim var. Marek Cech tecrübesiyle, Celustka ise yetenekleriyle büyük katkı yapacaktır. Brozek'ten bekleneni alamayan Trabzonspor Cale'nin gitmesiyle sol beki Cech'e emanet etti. Tecrübeli oyuncu uyum sorunu yaşamayacaktır ve takımın en önemli isimlerinden biri halini alacaktır. Ama ben hala ama hala Ferhat Öztorun diyorum. Celustka ise benim çok önceden takip ettiğim, nadir  bulunur bir oyuncu. 1.86 boyuyla defansın her yerinde oynayabiliyor. Bunu bir tek Puyol'da gördüm ben. Harika bir fiziği, çok sağlam bir ayağı var. Trabzonspor için saha içinde de çok büyük kazanç getirir, saha dışında da.

Trabzonspor'un son yılllarda ki transfer politikasını çok beğeniyordum zaten, bu sene iyi çok iyi bir iş çıkardılar. Polonya ve Çek pazarına girmek dahiyane bir iş. Bu sene yine iyi bir Trabzonspor seyredeceğiz.


"Süper Lig"in "Süper" Takımları #2

Beşitaş'ta yine bu sene şike olaylarından nasibini alan takımlardan birisi. En son bekleyebileceğimiz insanlardan biri olan, iyi aile çocuğu görüntüsünü ve edepli görüntüsünü hiç bozmayan Tayfur Havutçu şikeden içeri alındı. Onun yerine ise takımın başına Carvalhal getirildi. Burada oturup hangi teknik direktör daha iyi diye tartışma yapacak halimiz yok. İkisi de daha büyük başarılar yakalamadılar, ikiside daha yeni yeni belli bir seviyeye geliyorlar. Burada ki temel sonu transferlerin Carvalhal'in yapmamış olması ki buda büyük bir sorun teşkil ediyor. Carvalhal aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık. Oyuncu gönderse bir anda belki Tayfur Havutçu yeniden takımın başına  geçecek, eli kolu bağlı adamın. En iyisini yapmaya çalışacak burada.

Şimdi de biraz saha içine, oyunculara inelim.
Yine bir transfer çılgınlığı sardı Beşiktaş'ı bu senede, yabancı sınırının kaldırıldığını duyunca da "haydiii" dediler.
Yaptıkları yerli transferlerden başlayalım.
Veli ve Tanju; Veli bu takımın yerli kalitesi için harika bir transfer. Hücum alanında tamamen yabancılaşan kartalın Quaresma'nın sakatlıkları ve kırmızı kart nedeniyle olmadığı maçlar Veli takım için çok iyi bir alternatif. Hücum hattında ki opsiyonlu kullanılışı ve geçen sene adından söz ettirmesi ise Veli için önemli. Tanju ise beklerde alternatifsiz ve sıkıntı olan Beşiktaş'a ilaç olabilir. Gerçek bir sağ beki olmayan Beşiktaş'da Ekrem ve Hilbert'ten formayı kolayca alabilir gibi geliyor bana.
Egemen ise İbrahim Toramanla birlikte savunmanın yerli hattını oluşturacak, Gökhan Zan sonrası Toraman hariç yerli stoper almayan Beşiktaş'ta Egemen önemli bir görev üstlenecek. Her daim hazır olması gerecek, zira Toraman ve yanında gelecek bir yabancıdan fazla forma şansı bulamayabilir.
Alınan yerliler için daha şimdiden gözden çıkarıldı galiba Burak Kaplan. Üstün hızı ve tekniğiyle bir zamanlar herkesin dikkatini çekmişti ama Leverkusen onu yeterli görmedi ve A takımda şans vermedi. Beşiktaş ise hücum için alternatif olması için onu transfer etti ama şans bulamayacak gibi görünüyor. Fizik kalitesi olarak burada kendini bir tık üst seviyeye atması gerek Burak'ın. Yoksa yetenekleri Quaresma'yla bile yarışabilir, çok teknik bir futbolcu.

Forvet hattına yapılan 2 yerli Mehmet Akyüz ve Mustafa Pektemek ise harika transferler. Mehmet Akyüz ligde fazla şans bulmasada Türkiye kupasında epeyce şans bulabilir ve takım içerisinde uyumlu bir görüntü çizdi hazırlık sürecinde. Normal zamanda da takım içerisinde sırıtmayacak bir görüntüsü var.
Beşiktaş adına en önemli kazanç ise Mustafa. Bu takımın birinci oyuncusuda olabilecek gibi gözüküyor. Almeida'nın yanında da oynayabilir, onu kesedebilir. Avrupa Ligi maçlarında ve hazırlık maçlarında hazır ve sağlam bir görüntü çizdi. 1 sene oynamamış olsa da burada kalıcı olamaya kararlı gibi. Mustafa en önemlisi milli takım için bir kazanç olur. Semih'in bir alternatifi, belki de 1. forvetimiz olabilecek yetenekte.

Yabancılarda ise Sidnei en iyi transfer oldu bu sene. Hem fizikli orayı doldurabilecek bir oyuncu, hem de ayağı sağlam. Ancak burada ki temel sorun Sidnei iyi performans sergilerse onu Benfica gibi bir kulüpten alabilecek mi Beşiktaş ? Ben Sidnei'in burada çok iyi bir performans göstereceğini düşünüyorum, Toraman ile ikisi takımın en önemli direnci olacak gibi. Toraman biraz daha dağınık bir oyuncuyken Sidnei her şeyi toparlayan adam olabilir. Yabancıları çok kısa kesicem aslında; Alves'i hiç izlemedim nasıl bir yatırım oldu bilmiyorum, Bebe'ye yazık oldu, Edu ise buranın kesinlikle oyuncusu değil, büyük bir hata transfer.

Sonuç olarak; ben bu sene Beşiktaş'tan çok umutlu değilim, takımın Avrupa Liginde başarılı olacağını fakat, ligde geçen sene ki gibi dağınık bir görüntü çizeceğini düşünüyorum.


"Süper Lig"in "Süper" Takımları

Futbolumuzun zor günlerden geçtiği günlerde Milli takımımızın Kazakistan karşısında aldığı zor bir galibiyetle futbola biraz olsun geri döndük. Bu hafta başlayacak olan ligle ise tamamen kafalarımızı futbola vermeye başlamak istiyoruz hepimiz. Birçok kişinin heyecanla beklediği transfer sezonu bu sene sadece Galatasaray için büyük heyecana sebep oldu galiba.
Şike olaylarından dolayı bir süredir yazma istediğimi yitirmiştim, şimdi süper lig takımlarının genel bir değerlendirmesiyle acıkan karnımızı bir süreliğine dolduralım.

Galatasaray; sezona yeni bir başkan, yeni bir teknik direktör ve yeni bir yapıyla başlıyor takımımız. Fatih Terim'in gelmesiyle takımda ki yerli standartı bir kat daha arttı. Türkiye içinden orta sahaya alınabilecek en iyi oyuncu Selçuk İnan'ın gelmesiyle uzun süredir aranan orta saha maestrosu bulundu. Onun yanında ise çok opsiyonlu ve muhtemel bir İngiltere Premier Lig oyuncusu Ceyhun Gülselam'ın gelmesi ise bonus oldu. Bu 2 Karadeniz yakasından gelen futbolcu o bölgede ki yerli kıtlığı epeyce yukarılara çöktü, özellikle de yetenek olarak. Takım içerisinde son milli maçta ki performansıda görülünce Selçuk'un yeri garanti gibi. Ceyhun ise şu an için Melo'nun yedeği. Felipe Melo'ye gelirsek; ilk açıklandığı gün herkesin büyük şüpheleri vardır eminim. "Yılın bidonu"nu aldık, nasıl olacak deniliyordu. Ama Melo'nun 22 milyon € edecek bir oyuncu olduğunu ve Fiorentina forması altında ki harika oyununu unutmuştuk. Brezilya milli takımında da son dünya kupasında fena sayılmayacak bir performans sergiledi. Onun Juve'de geçirdiği kötü sezonların hepsini Melo'ya yüklememek lazım, Juve takım olarak kötü senelerdir. Ama Melo burada olacak gibi, hatta bonservisi alınırsa taraftarın sevgilisi, en kötü karlı bir iş olur. Orta sahada Melo-Selçuk ikilisi Brezilya milli takımında ki Gilberto-Melo ikilisinden daha çok Fiorentina'da ki Montolivo-Melo ikilisini anımsatıyor bana ve iyi bir ikili.
Kale ise artık sağlar ellerde. Zapata ve Franco gibi maç almayacak ama epeyce maç verecek kalecilerden sonra Muslera gibi top kaleciler arasında ki bir eldivene emanet etmek kalemizi bu senenin en başarılı işlerinden biriydi. Ayrıca bunuda gerçekten çok iyi ve Muslere için çok cüzi olan bir maliyetle yaptık. Uruguay şuanda geleceğin en iyi takımlarından birisi, Forlan'ın dönemi geçse de takım iskeleti genç ve gelecek için başarılara kurulu. Bu takımın her türlü başarısında ise kale Muslera'nın himayesinde. Tek korkum savunma hattında bu sene. Servet yine takımda, hazırlık maçlarında Gökhan Zan iyi performans gösterdi, ne yazık ki hala şans tanınmayan Semih ise formayı almayı bekliyor hala, Tomas ise takım için tam adamı. Hem Fatih Terim'in en sevdiği ligden (Seria A)da yoğrulmuş, hem çirkef biraz, hem ayağına hakim ve hem de çok iyi bir sağ bek. Fatih Hoca'nın en zorlanacağı yer sağ bek olacak gibi. Sol bekte ise sıkıntı var. Ben Çağlar'ın büyük takım oyuncusu olabilecek birisi olduğunu düşünmüyorum, Hakan Balta ise Fatih hocayla form tutmayı bekleyecek. Eboue ise takım için beklerde yaşanan teknik eksiğini fazlasıyla dolduracak gibi. Real Madrid maçında yaptığı asist onun takıma büyük katkılar yapacağını gösterdi, takım olan bir çok oyuncu gibi çok yönlü olması ise cabası. Hücum hattına geçtiğimizde Arda gibi büyük bir güç gitti ve iyi de oldu herkes adına. Onun yerine alınan 2 isim Engin ve Riera sol kanat için Arda'nın yerini doldurabilir ama takım içerisinde ve sahada ki başka vasıflarıyla Arda'dan epeyce eksik yanları var. Riera'nın Espanyol seneleri dillere destandır, İspanya milli takımında banko yeri vardır. Sonrasında ki ilk Liverpool senesi de onu adada rahat rahat bir sözleşme bitene kadar oynamasına yetecektir ama ertesi sene Liverpool'un Benitez önderliğinde çaptan düşmesiyle Riera'da ağzını tutamaz ve Benitezle arası bozulur. Liverpool'dan kötü performans sergilediği için gitmedi Riera, Benitez yüzünden gitti. Riera'nın en önemli özelliği maç içinde ki durağan anlarda beklenmedik şeyler yapıp, bir anda şut çekip hareketlendirebilir her şeyi. En önemli özelliği ise asist sayısı. Geçen sene Yunanistan liginde 13 asistle, asist kralıydı. Engin ise her şey kafasında bitiyor, bu son şansı.

Elmander; yıllardır beklenen isimlerden biriydi, taraftar için büyük transfer olmasa da bence çok büyük bir transfer. Bu kadar yetenekli, opsiyonlu ve mütevazı bir oyuncu bizim ligimizde her takımın ihtiyacı. Liverpool maçında attığı gol onun kafasının ne kadar çalıştığını gösteriyor. Forvet kökenli bir oyuncu olduğu için ceza sahası boş kaldığı zaman hemen o boşluğu doldurabiliyor, pozisyon bilgisi üst düzeyde. Baroş buraya geldiği zaman tam bir golcü değildi, İngiltere'De 10-15 gol atan bir futbolcuydu ve burada gol kralı oldu. Elmander ise geçen sene 10 gol attı İngiltere'de, Baroş ve Elmander bu sene ortalığın tozunu alabilir, sağlam kalırlarsa. Son gün gerçekleşen Sercan transferi ise yerindeydi. Volkan'ın yerine Sercan şuan için bizim kadromuzun tamamlayıcı ögelerinden biriydi. Hızı ve potansiyeli göz önüne alınınca Sercan yapılabilecek en iyi yatırımlardan biriydi. Ayrıca kanatlarda oynayabiliyor olması sol kanat içinde başka bir alternatif oldu.

Tek sıkıntım bu sene Galatasaray'da gidenlerle ilgili. Culio'nun gitmesini hiç istememiştim. Aslında bana tam Fatih Terim'in adamı gibi gelmişti. Yetenekli, zeki ve görev adamı. Ordusporun yolunu tuttu, büyük ihtimalle gelmemek üzere. Stancu'nun gidişi ise yüksek ihtimaldi. Ama takımın bu sene en büyük sorunu yine gençlere şans verilmemesi olacak gibi. Son gün Anıl Dilaver Samsunspor'a kiralandı, Cem Sultan takımdan koptu, Çetin Güngör Rijkaard dönemi en çok şans bulan genç oyuncumuz Gaziantepspor'a gitti, Musa yine Bursaspor'a gitti, ümitlerle alınan ve A takıma şans verilmesi beklenen Okan Derici bir sürprizle A 2'ye yollandı. Cumhur, Caner Öztel ise sözleşmesi bitip, giden diğer genç oyuncularımız.

Galatasaray kolektif olarak iyi bir takım kurdu, 11 üzerinden Türkiye'nin en sağlam futbol oynayacak takımlarından birisi. Ama orta sahada yaratıcı adam  sıkıntısı sezon içerisinde çıkabilir, zira tüm yük Selçuk'un omuzlarında. Sol bek büyük bir soru işareti ? Tek dileğim Ünal Aysal'ın devre arasında taraftar baskısıyla çok büyük bir transfer yapması, ihtiyaç olunmadan. Ama bana öyle geliyor ki Fatih Hoca bu görevinde yine başarılı olacak.

Bu sene yedek ilk 11'imizle bile en kötü bu ligde 8. oluruz herhalde.

23 Ağustos 2011 Salı

Pilot Takım Mısınız ?



Avrupa'nın devlerinin genç oyuncularını yetiştirmek ve geliştirmek, yeni oyuncuları form tutması için gönderdikleri pilot takımları vardır. Chelsea bu konuda Vitesse'yi kullanırken, Barcelona'nın B takımı zaten bir alt ligde olmasıyla bu görevi üstleniyor, Manchester United ise Norveç pazarını bu konuda kullanıyor, Real Madrid ise De La Red, Callejon, Granero'yu Getafe gönderip geri aldı. Bu tarz uygulamalar bizim kulüplerimizde de yapılır. En büyük örnek ise Galatasaray ve Arda Turan.

Ancak bu sene dikkati mi çeken Hamburg ve geçen seneden itibaren Genoa'da neredeyse birer pilot takım hürriyetini aldılar.

Hamburg bu sene Chelsea'dan tam 3 oyuncuyu bonservisiyle kadrosuna katarken, 1 oyuncuyu da kiralık ve yine Chelsea'nin genç yeteneklerinden olan Rajkoviç'i kiralamaya da çok yakınlar.
Gökhan Töre, Mancienne, Sala satın alınan oyuncular, Bruma ise bu sene kiralık geldi. Gökhan bilindiği gibi A takıma çıkamadığı ve oynamak istediği için buraya geldi, Mancienne ise tam istenilen seviyeye gelemedi ancak burada o seviyeyi yakalaması halinde geri dönebilir. Sala ise o seviyelerin oyuncusu değil. Bruma ve Rajkoviç'in de gelmesin durumunda bir takımdan 5 tane oyuncuyu almak ne kadar akla yatkın bir şey bilmiyorum. Özellikle Hamburg gibi iyi ama düzensiz bir takım için.
Sala zaten ilk 3 haftada şans bulamadı, Mancienne ve Gökhan ise ilk 3 haftada 11' yerleşti Bruma ise son 2 maçta 11'deydi. Hamburg ise 3 maçta sadece 1 puan alabildi.

Genoa'ya geldiğimizde ise gerçekten geçen sene ilk blog açtığım  zamanlarda en çok dikkatimi çeken takımdı. Sporting'den çıkan oyuncuların büyük takımlara gitme geleneğini Veloso ile devam ettirileceği düşünülürken bu harika oyuncu Genoa'ya gitti. Öncesinde de Palacio, Rafinha, Kharja, Bonucci ve Floccari gibi isimleri kadrosuna katmıştı. Boateng'i geçen sene transfer edip hiç oynamadan Milan'a kiralamışlardı. Ama Genoa 2 yıldır Milan'ın pilot takımı gibi. Boateng'i onlara verdiler, geleceğin en iyi oyunculardan biri El Shaarawy Milan'a gitti yine bu sene. Marco Amelia, Zigoni yine bu sene Genoa'dan Milan'a giden isimler. Öncesinde ise Paloschi'i, Papastathopoulos, Borriello ve bu sene Merkel'i. Merkel şu anlık bonservisi Genoa'ada ama iyi performansıyla birlikte Antonini gibi yıllar sonra yuvaya dönebilir.

Genoa sırf Milan için değil; İnter, Juventus, Lazio ve Fiorentina'yada epeyce oyuncu sattı.

İnter'e Ranoccihia, Motta, Milito,
Lazio'ya Floccari, Sculli, Konko,
Fiorentina'ya Kharja,.

Daha bir çok bu büyük takımlardan oyuncu alıp, pişirip sattılar. Bonucci'yi İnter'den alıp 10 milyon €'ya Bari'ye sattılar Bari'den de Juventus'a geçti.
Rafinha bu sene Bayern'e gitti.
Sculli, Boriello gibi isimleri yine bunlardan alıp, bunlara sattılar.

Böyle yaparak ne elde etmeye çalışıyorlar bilinmez, gelen sportif anlam bir başarı yok, aynı zamanda gelen maddi kaynaklı büyük bir kazançta yok. Aldıkları paraları büyük ölçüde yine harcıyorlar.

Böyle yaparak başarı gelmez, büyük takım hürriyeti alınmaz. Hamburg daha 3-4 yıl öncesinin şampiyonluk kovalayan takımıydı. Başarı için oyuncuları ellerinde tutmaları ve bir düzen oturtmaları lazım. Hamburg'un en büyük sorunu takım düzeni "0". Bir Porto olmaya çalışıyorlarsa, Porto bambaşka bir yerde.

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Listeye 5 Kişi Daha Eklendi


Bu sene yine PSG, Manchester City ve Real Madrid'in önderliğinde bir çok kulüp rekor fiyatlara  oyuncu transfer ettiler. Bunlardan 5'i gelmiş geçmiş en pahalı 50 transfer arasına girdiler.

Bunlardan en yüksek fiyat biçileni 45 milyon € ile Kun Aguero oldu ve en pahalı bonservis verilen 12. oyuncu oldu.

Onu yine bir Arjantinli Javier Pastore izledi; Palermo'dan 43 milyon €'ya PSG'in yolunu tutan Arjantinli listede 15. sırada.

Arda Turan'ın yeni takım arkadaşı Falcao ise 40 milyon €'luk bonservis ücretiyle listede 25. sırada.

49. ve 50. sırada yine bu sene gerçekleştirilen iki transfer var. 30 milyon € karşılığında Benfica'dan Real Madrid'e transfer olan Coentrao ve Valencia'dan Chelsea'ye giden Mata listede yer aldılar.

Bu astronomik rakamlar sürdüğü sürece her sene bu listeye yeni birileri eklenecek gibi. Oyunculara biçilen değerler onların gerçek karşılığı mıdır bilinmez ?

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Tarihin Yazdıkları; Paul Scholes #3




Sezon sezon Paul Scholes'u inceleyelim şimdi de;

1994-1995 sezonu; Scholes'un ilk profesyonel sezonudur ve Port Vale'ye karşı ilk golünü attığı sezon. 17 maçta görev aldı ve 5 gol attı.

1995-1996 sezonu; 26 maçta 10 gol. İlk Premier Lig şampiyonluğunu yaşadı ve FA Cup'u kazandı.

1996-1997 sezonu; 32 maç 6 gol. 2. Premier Lig şampiyonluğu ve Community Shield'i kazandı.

1997-1998 sezonu; 41 maç 10 gol. ManU ile bu sezon kupa kazanamasa da milli takım ile ilk büyük turnuvası 1998 Dünya Kupasına gitti.

1998-1999 sezonu; 50 maç 11 gol. 3. Premier Lig şampiyonluğunu kazandı, FA Cup'ı kaldırdı ve en önemlisi ManU tarihinin ikinci Avrupa kupasını Şampiyonlar ligini kaldıran takımın en önemli üyelerinden biriydi.

1999-2000 sezonu; 42 maç 12 gol. 4. Premier Lig şampiyonluğunu tattı ve İngiltere ile 2000 Avrupa Şampiyonasına gitti.

2000-2001 sezonu; 44 maç 12 gol. 5. Premier Lig şampiyonluğunu kazandı.

2001-2002 sezonu; 50 maç 9 gol. Kupasız geçen bir sezondu. İngiltere ile 2002 Dünya Kupası hüsranını yaşadı.

2002-2003 sezonu; 52 maç 20 gol. Bir orta saha oyuncusundan, hatta belki de defansif orta saha olarak nitelendirilen bir orta saha oyuncusunun 20 gol atması Scholes'un farkını gösteriyor. 6. Premier Lig şampiyonluğunu yaşadı.

2003-2004 sezonu; 40 maç 14 gol. FA Cup'ı kazandı. Milli takım ile 2004 Avrupa Şampiyonasına katıldı ve milli takımı bıraktı.

2004-2005 sezonu; 49 maç 12 gol. Kupasız geçen bir sezon.

2005-2006 sezonu; Sakatlıklar yüzünden 27 maçta oynadı ve 2 gol attı.

2006-2007 sezonu; 43 maç 7 gol. 7. Premier Lig şampiyonluğunu kazandı.

2007-2008 sezonu; 34 maç 2 gol. 2 gol attı ama biri ManU'ya tarihinin 2. Avrupa zaferini getirdi. Şampiyonlar Ligi ve Premier Lig kupasını kaldırdı.

2008-2009 sezonu; 35 maç 3 gol. Sene içerisinde Portsmouth maçında 600. kez ManU forması giydi. 9. kez Premier Lig şampiyonluğu yaşadı ve ilk Lig kupasını kazandı.

2009-2010 sezonu; 38 maç 7 gol. Lig kupasını kazandı.

2010-2011 sezonu; harika futbol kariyerinin son sezonunda 33 maçta 1 gol attı. Ryan Giggs'in ardından Premier Lig'de en çok şampiyonluk yaşayan 2. oyuncu 10 şampiyonlukla.
Ayrıca Premier Ligde en çok forma giyen 7. oyuncu.

Toplamda 10 Premier Lig şampiyonluğu ,  3 FA Cup, 2 Lig Kupası, 2 Şampiyonlar Ligi, 5 Community Shield, 1 FİFA Dünya Kulüpler Kupası, 1 İntercontinantal Kupası kazandı.
Bireysel olarak Premier Lig'de 3 kez yılın takımına seçildi. 2008'de Premier Lig Hall Of Fame listesine girdi.
Milli takımı ile 66 maça çıktı 14 gol attı, 4 büyük turnuva gördü.





Tarihin Yazdıkları; Paul Scholes #2

Dün itibariyle dünya futbolundan bir yıldız daha emekliye ayrıldı ve unutulmazlar listesine girdi. Bahsettiğim isim tabiki de EPL'in efsane formaları arasına girmiş olan 18 numaralı Manchester United formasının sahibi Paul Scholes.

Gelmiş geçmiş en istikrarlı orta saha oyuncularından biri. Öyle ki 17 sezonda ManU forması ile 676 maça çıkıp 150 gol atmış ve ManU tarihinde bu formayı en çok giyen 4. isim.
Manchester United'ın sitesinden Scholes ile ilgili yapılan bir kaç güzel araştırmayı paylaşma gereksinimi duydum.

Site Scholes gelmiş geçmiş en iyi maçlarını seçmiş;

                                         21 Eylül 1994 Lig Kupası 2. tur 1. maç - Port Vale'ye karşı

Manchester United deplasmanda 1-0 geriye düştüğü maçta bir geri dönüş yaparak maçı 2-1 alır ve galibiyeti getiren goller geç yıldız adayı Paul Scholes'tan gelir.


28 Nisan 1996 Premier Lig - Nottingham Forest
Manchester United şampiyon tamamlayacağı sezonda Nottingham Forest küme düşecektir. Ligde ki ilk maçı ManU deplasmanda 4-0 alsa da, kendi sahasında bu maçı 5-0 kazanır ve ilk gol Scholes'tan gelmiştir. Sondan bir önce ki maçı kazanan ManU şampiyonluğunu ilan ede bu da Scholes'un ilk Premier Lig şampiyonluğudur.

22 Mayıs 1999 FA Cup Final - Newcastle United
Final maçını kazanan taraf 2-0 ile ManU'dur. İlk gol Sheringham'dan gelir ve 2. gol Paul Scholes'tan.



                                         12 Nisan 2003 Premier Lig - Newcastle United
Yine Şampiyon tamamlayacağı bir sezonda ki kritik maçlardan biridir. Bir sonra ki hafta şampiyonluk yarışı verdiği Arsenal ile oynayacak olan ManU maçı sorunsuz geçirmek ister ve maçı  6-2 alırlar. Scholes yine başroldedir ve 3 gol atmıştır.


                                         27 Nisan 2003 Premier Lig - Tottenham Hotspur
Manchester United'ın artık şampiyonluğu için sondan 3. maçtır. 70 dakikaya kadar maç 0-0 gelir ve o an Scholes perdeyi açar ve 1-0 öner geçer ManU. 90. dakikada RVN'un golü ile 2-0 alırlar maçı.

                                       4 Nisan 2004 FA Cup Yarı Finali - Arsenal
Bir önceki şampiyonu ManU geçen sezonda Premier Lig için yarıştığı Arsenal'a bu sezon ligi kaptırmıştır ancak FA Cup'ta onları eleyerek kupayı kazanmışlardır. Bu yarı final maçında Arsenal'ı eleyen golü 32. dakikada Paul Scholes atmış ve 1-0 lık skorla finale çıkan taraf ManU olmuştur.

                                      22 Ekim 2006 Premier Lig - Liverpool
2 yıllık Chelsea şampiyonluklarından sonra Manchester United'ın ilk şampiyonluğu gelecektir bu sezon. ManU maçı 2-0 alır ve ilk gol Paul Scholes'un ayağından gelmiştir.

                                     29 Nisan 2008 Şampiyonlar Ligi Finali 2. maç - Barcelona
İlk maç Nou Camp'ta 0-0 beraberlikte sonuçlanmıştır ve sene ManU'nun ve Cristiano Ronaldo'nun senesidir. Daha maçın 14. dakikasında o gergin atmosferde Scholes füzeyi gönderir ve ManU'yu finale taşıyan adam olur. ( Benimde en unutamadığım Scholes golüdür. ) 


                                        18 Şubat 2009 Premier Lig - Fulham 
Yine bir ManU şampiyonluk senesidir ve Scholes'un maç sayıları yavaş yavaş düşmeye başlamıştır. Ama bu maçta yine ManU'yu galibiyete taşıyan ilk golü Scholes atar ve maç 3-0 biter.

                                         17 Nisan 2010 Premier Lig - Manchester City
Arap sermayesinin eline geçen City ManU'ya kafa tutmaya başlar. Sene içerisinde Lig Kupasında daha önce 2 kez karşılaşan takımlar arasında sinirler iyice gergindir. Lig kupasında ilk maçı City 2-1 almasına rağmen, 2. maçı ManU 3-1 alır. Bu maçta ise City'nin sahasında ManU 93. dakikada Scholes'un golüyle 1-0 maçı alır ve şampiyonluğa doğru yürür. Efsaneler arasına girmiş bir maçtır.

                                       
                                        16 Ağustos 2010 Premier Lig - Newcastle United
Ligin daha ilk haftasıdır ve ManU ilk haftadan 3-0 la gerekli mesajı vermiştir. Scholes ise bu maçta asistleriyle son sezonunda hala mükemmel olduğunu göstermiştir. İlk ve son golü asistini yapan Scholes son harika Giggs golünde harika bir asist yapmıştır.


                                   

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Baronlar böyle istedi!

Beslenme alışkanlıklarımın arasında futbolda komplo teorisi üretmek yok diyebileceğim kadar azdır aslında. Fakat yirmi dört gündür bizlere yaşatılan şu kaos ortamı yavaş yavaş aklımda kıpırdanmalar yaratmıyor da değil...

Bu vesileyle, bu defa düşüncelerimi değil de zihnimin bana söyletmek ya da sordurmak istediklerini (affınıza sığınarak) kaleme almak isterim.

Zihnimin, benimle girdiği bu diyaloğa biraz da sizler kulak kabartın. Bakalım ben de 'şike' ve 'şaibe' sözcükleriyle psikolojisi alt üst olanlardan mıyım?

1)Tüm sanık avukatları, "Nasıl bir iddianame hazırlayacaklar çok merak ediyoruz" cümlesinin altına imza atarken, gerçek suçluların kim ya da kimler olduğuna nasıl kanaat getireceksin? Sen kanaat getiremiyorsun da medya nasıl bu kadar hızlı?

2)Nisan yasasının tek tabanca mağdurlarının Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım olarak gösterilmesinin arkasında yatan başka nedenler olup olmadığından yeterince emin misin?

3)Aziz Yıldırım'ın hastane hastane gezdirilmesinin esas sebebi, kendisiyle daha rahat iletişmek için olabilir mi? Baksana, dört gündür hastanede ve '9 Ağustos' tarihi Aziz Yıldırım dışarıdayken kararlaştırıldı. Parmaklıklar arkasındaki biriyle başka nasıl irtibata geçilebilirdi ki?
Al hastaneye, kapat kapıları, istediğin kararı da al!..

4)9 Ağustos tarihinin anons edilmesinin üzerinden henüz yirmi dört saat bile geçmemişken, TFF Başkanı'nın Bank Asya Lig'i takımları kulüp başkanlarıyla görüşmesi (hem de ilk kez) ne alaka?
Üstelik toplantı bitiminde mikrofonlara konuşan kulüp başkanı, "Alınmış bir karar yok, sadece maddi olanaksızlıkları dile getirdik" diyor... İyi de bu yeni bir şey değil ki… Herkes biliyor alt liglerin maddi olanaksızlıklarını. Bunca gündemin içerisinde bunun sırası mıydı peki?

Burada zihnimin komplolarını bir kenara bırakalım ve gelin sizlerle bir soru soralım ve cevap arayalım...

İşte sorumuz: "Diyelim ki bu ülkede futbolun baronları var ve sen de bu baronlardan birisin, söyle bakalım; alt ligleri daha çok izlenebilir hale getirmek için ne yaparsın?"

Cevap oldukça basit: "Önce kırmızı düğmeye basardım!"

Nasıl mı?

Futbola dikkat çekmek için önce Anadolu devrimini başlatırım, ki bu sonraki sezon daha fazla dekoder satılması anlamına da gelecektir...

Daha sonra, son yıllarda en çok gelir sağlamış takımı, hali hazırda yayıncı kuruluş rekor paraları da yatırmışken şampiyon yaparım ve sonradan o kulübü günah keçisi olarak ilan ettirir bir alt lige düşürürüm!

İşte şikenin, bırakın yazar kimliğimi bir futbolsevere fısıldadıkları ancak bunlar olabilir. E ne bekliyordunuz ki? Hizmet olmadan kalite mi olur?

“Kuşkular, bize mutluluğu haram etmeye yararlar.” Andre Gide

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Türk Futbolu Ertelenmelidir

3 Temmuz'dan beri kaos devam ediyor. Haliyle Türk futbolunda içinden çıkılamaz anların sayısı da her geçen gün çığ gibi büyüyor. Bir türlü çıkmıyor, gelmiyor beklenilen karar ya da kararlar!..

Gelmez tabii!..

Niye gelsin ki?

Ne de olsa şikenin neresinden dönsen kardır... Balya balya paralar... İndirin cebe!

Herkesin artık anlaması gereken bir şey var; Türk futbolunda şike, Nisan yasasından evvel de vardı bugün de var...

Fakat yasa gayet net! Yönetici kimliğindeki herhangi bir kişinin şike teşebbüsü dahi varsa kulüp(ler) lig düşürülmelidir.

Diğer yandan ortada 26 tane klasör var. Üstelik bu 26 klasörün yanı sıra, savcılığın TFF'ye teslim etmediği söylenen daha nice klasörlerinde varlığı biliniyor.

E bu karar niye çıkmıyor o zaman!..

Çıkmaz çünkü geminin batacağını bilen kişi ya da kişilerin önce gemiyi yağmalaması gerek ki, edilecek zararın bile bir karı olsun.

Bugün günlerden 25 Temmuz 2011. Şike yapanın da küme düşenin de kim(ler) olduğu günler öncesinden bellidir! Kimse hikaye anlatmasın!

Peki neden hükmü verilmiyor diyeceksiniz...

Çünkü önce, kaybedilecek muhtemel milyon dolarların bir kısmının bile olsa kurtarılması gerekmektedir. Lakin, devletle devletin takım elbise giydirdikleri bugüne kadar hep böyle çalışmışlardır.

Gün, zamana oynama günüdür. Gün, önce önlemlerini alma, sonra gemiyi batırma günüdür...

Tiyatronuzu zevkle izliyoruz. Lakin, oyuncuların birbirlerine güvenleri mi yok sanki?..

20 Temmuz 2011 Çarşamba

3 Temmuz İdeolojisi (HERKES OKUSUN!)

Malum 3 Temmuz 2011'den beri futbol gündemimiz bir hayli bunaltıcı... Birinci dalga, ikinci dalga derken şu gün gelinen nokta, gerçek anlamda aslında gelinmiş bir nokta bile değildir bana göre. En azından benim gibi düşünenlerin sayısının bir hayli çok olduğunu "hissedebiliyorum"
diyebilirim çünkü etrafta bu kadar cevaplanması güç sorular varken, bir aklın çıkıp bana ya da bizlere önderlik edebileceğinden bir hayli şüpheliyim...

Gelelim bu yazıyı kaleme alış sebebime... Öncelikle, daha önceki yazılarımda da belirttiğim üzere ben bir mercii değilim, bunu tüm okuyucularımın kendilerine arada bir hatırlatmalarını şiddetle rica ederim. Naçizane, aklım yettiğince futbolla ilgilenirim, yorumlarım ve yazmadan duramadığım için de futbola dair düşüncelerimi tereddüt etmeksizin kaleme alırım. İşin özü; benim hakkımdaki ana fikriniz,"Bu adam amatör bir yazar" olmalıdır... 3 Temmuz'da patlak veren şike olayları vesilesiyle bir şeyi anlamış vaziyetteyim ki; sayısını sayamadığım birçok eş dost(sağolsunlar) beni arayıp "Son olaylara ne yorum getiriyorsun" şeklinde benzer sorular yöneltmekteler. Fikrimi soruyor olduğunuz için hepinize minnettarım o ayrı konu, ancak ben bu yazıyı küçük ulusuma(dostlara) bir sesleniş olarak görmek istiyor ve tüm sorularınıza, son günlerin en popüler akımından(komplo teorisi üretme sanatı) faydalanarak, soruyla cevap vermeyi uygun buluyorum. Bakalım komplo teorileriyle harmanlanıp hazırlanmış sorulara sizler ne cevaplar vereceksiniz.

Yayıncı Kuruluşu İlgilendiren kısımdır:

1)Lig Tv vicdanlı bir kurum mudur ya da yayıncı kuruluşun vicdanlı olması ne demektir? (bkz: "Seneye seninle çalışamayız kızım-oğlum, senin yüzün eskidi" söylemi.)

2)Lig TV, Türk futboluna gerçek ederini (450milyon dolar) mi ödüyordur yoksa kaz gelecek yerden tavuk esirgenmiyor mudur?

3)HD ve 3 boyutlu yayının esas sebebi seyir keyfini artırmak mıdır yoksa bir dekoder referans etme sanatı mıdır?

4)Kimsenin kafasına düşmeyecekse (burası Türkiye), örümcek kameranın ve 3 boyutlu gözlüklerin haftalarca reklamının yapılmasının GS-FB maçının öncesine denk getirilmesi, safiyane bir satış marifeti olarak mı algılanmalıdır yoksa üzerine düşünülmeli midir?

5)Çok değerli bir insan olduğuna diyecek tek sözüm yok ancak bir anlık bile olsa Şansal Büyüka'nın Fenerbahçeli oluşu, Türk futboluna olumlu ya da olumsuz etki etmiş midir?

6)Lig Tv'nin, 'Fenerbahçelileşiyor' söylemleri ilk kimler tarafından zikredilmiştir ve altında yatan neden nedir?

7)İlerleyen yıllarda rekabete girerek yayın haklarını Lig Tv'den alabilecek bir kurumun ortaya çıkabilme ihtimali nedir?

8)Lig Radyo'ya konuk alınan kişiler her istediğini dile getirebilirler mi yoksa bazen konuklar bile titizlikle mi seçilirler?

9)Maç görüntüleri artık neden diğer kanallarda yayınlanamıyor? Serhat Ulueren'in de dediği gibi (eğer yanlış hatırlamıyorsam) üç dakikalık maç bantının saniyesi gerçekten 5.000 $ ile 15.000$ arasında mı?

Biraz da genel kamuoyu yoklaması yapalım:

10)Göreve geldikten sonra kucağında bomba bulan çiçeği burnunda TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar neden istifa etmiyor? 3 Temmuz sabahı olacaklardan önceden haberdar mıydı?

11)Galatasaray geçtiğimiz sezon lig düşürülmek istendi mi?

12)Galatasaray'ın eksi avarajla ligi tamamladığı bir sezonda Fenerbahçe'nin 18'de 17 yapması sadece bir tesadüf müdür?

13)Galatasaray'ın en kötü idare edildiği sezonda Fenerbahçe en iyi şekilde mi idare edilebilmişti?

14)Hakan Şükür, Arda'yı neden sakat olduğu bilindiği halde oynamamakla eleştirdi ve nasıl Meclis'te koltuk sahibi oldu?

15)Arda'nın forma video'su nasıl basına sızdırıldı ve üstelikte TRT bunu nasıl ve neden haber yaptı?

16)Demirören'in iki gazeteye ortak olma sebebi ne?

17)Yıldırım Demirören, Mourinho'yu neden ziyaret etti?

18)Yıldırım Demirören neden C. Ronaldo ile ortak olmak istedi?

19)Yıldırım Demirören Türk futbolunun yeni Aziz Yıldırımı mı yapılmaya çalışılıyor?

En tehlikelisi:

20)River Plate ve Monaco lig düştüler. Türkiye'den de Galatasaray mı düşürülmek istenmişti? River Plate Arjantin Lig'inin göz bebeğiydi, düştü (?) Monaco Fransız deviydi, düştü (?) Galatasaray Türkiye'nin tek Avrupa fatihiydi, düşürülemedi!..

Şimdi sıkı durun:

21)"Esas amaç alt liglere düşen ya da düşürülmek istenen takımlarla daha fazla dekoder satıp, alt ligleri bile parayla izlenebilir hale getirmek miydi? Galatasaray'ı düşürmeyi beceremeyenler 3 Temmuz'da düğmeye basıp B planlarıyla şimdi Fenerbahçe'yi, Trabzonspor'u ve Beşiktaş'ı alt lige mi düşürmek istiyorlar? Amaç gerçekten Bank Asya Ligi'ni dekoderli hale getirmek olabilir mi? Bu uğurda Aziz Yıldırım aslında şeriatin kestiği parmak mıdır?

Sağlıcakla.

19.07.2011'de, Fenerbahçe taraftarlığını utanç duyduğu için bırakan kimse!
Emre KARATAŞ

19 Temmuz 2011 Salı

Temiz kalmayı istemek, benim hakkım!..

Futbolu izlemek büyük bir keyiftir elbet ama kim, nerede, kaç liraya ve hangi şartlar altında izliyor bunu bazen insanın kendisine hatırlatması gerek. Ha, hatırlatmazsa ne olur, birlikte bakalım ve izin verin bir de ben gerekeni yapayım.

Öncelikle birileri şike yapar ve o birileri Metris'te bile olsa daha çok kazanmaya devam eder,

medya gereken alt yapıyı hazırlar ve cahillerine altın tepside ikramda bulunur,

bu defa kadife ellerle kurulmuş olan kurguya bir de ikinci dalga eklenir, ki burada esas amaç; yurdum cahiline, 'sonraki dalgalar için hazırlıklı olun' mesajını vermektir ve yine cahille orantılı olarak pek tabi başarılı da olunulur,

tam üçüncü dalga başlayacak derken Türk insanının bile itibar etmekten ürker olduğu TFF'ye, UEFA güvendiğini açıklar,

her köşe başında komplo teorileri üretilirken dolmuş şöförü de ağzına geleni söylemeye başlar, ki bunları aslında duymak dahi istemezsin,

bir yandan marabası, köylüsü ve kasabalısı duymaya devam eder ama asla yorumlayamayacaktır ve sonuç: "iki ucu birbirine benzer pis, içinden çıkılamaz bir değnek!"

Gidip formasını alıp, cebimdeki parayı o takım elbiselilerin cebine koymaktansa; çok sevdiğim ama artık bir o kadar da şüphe ettiğim takımım Fenerbahçe'yi, bana ihanet ettiği için ve yüzümü öne eğdirdiği için gönül rahatlığıyla bırakırım, oralı bile olmam!

Temiz kalmayı istemek, benim hakkım!..

15 Temmuz 2011 Cuma

7 Yaşında ki İngiliz Messi Barca'da

Barcelona akademisi yani La Masia çalışmaya devam ediyor ve en küçüklere kadar iniyor. Geleceğin Messi'si olarak kabul edilen İngiliz Kai Fifield artık Barcelona'da ve gelecek için en büyük yatırımlardan biri yaptı Barça. Ulaşabileceği potansiyeller göz önüne alındığı zaman Fifeld'ın İngiltere milli takımıyla ve oynadığı takımla kupaları silip süpüreceği söyleniyor. Bekleyip göreceğiz.

24 Haziran 2011 Cuma

Sezon Sonu Asist Krallığı



İlk sıra bu sene Real Madrid'de çok başarılı bir sezon geçiren Mesut Özil'in olmuş, Messi ise onu hemen 1 asist gerisinden takip ediyor. Bu senenin Falcao ile birlikte en çok ses getiren isimlerinden biri Hulk ise yine 21 asistle 3. sırada. Groningen oyuncusu Tadiç'se bu süper starları geriden izliyor. 5. Sıra Alman oyuncu Tiffert'in. Utrecht'in oyuncusu Mertens ise bu sene takımının iyi performansında en büyük pay sahiplerinden biri olarak 20 asistle listede yer almış, onun hemen arkasında yine bir Barca'lı Dani Alves. Sochaux'un 23 yaşında ki değeri Marvin Martin ise büyük takımlara göz kırpıyor bu istatistikler. Drogba ise bu sefer golleriyle değil, asistleriyle bir listede. Tottenham'da tutunamayıp Queens Park Rangers'a transfer olan Taarabt ise bu sezon ki performansıyla herkesin dikkatini çekti ve lisede 10. sırada kendine bir yer edindi, asistlerinin yanında 19'da gol attığını belirtelim.

22 Haziran 2011 Çarşamba

Polonya'da 3 Tanıdık İsim




Resimde ki istatistik Polonya liginin gol krallığı istatistiği. Listede 3 tane tanıdık isim var. Devre arasında Sivasspor'a transfer olan ve harika bir performans sergileyen 17 maça çıkıp 5 gol, 4 asistlik bir performans sergileyen Grosicki listede 20. sırada ve 6 gol atmış. Bir diğer tanıdık isim ise yine devre arası transferi ve Trabzonspor'a gelen Pawel Brozek. Polonya'da 23. sırada ve 6 gol atmış, Türkiye liginde ise 2 gol ve 2 asisti var. Son isim ise önümüzde ki sene Trabzonspor'da izleyeceğimiz Mierzejewski. O listede 16. sırada ve 7 gol atıp, 3 asist yapmış.

Bana ilginç geldi bu resim, paylaşalım dedim.

Tanrılar ve Maradona


 Maradona  Beardsley, Reid, Butcher, Fenwick ve Shilton'a çalımı basıp yüzyılın golünü attı.


                                                          Tanrılar Maradona'ya "el" verdi.

Andre Villas Boas Chelsea'da

Dosya:Villas-Boas.JPG


Genç, hırslı, zeki, başarıya aç, kendini kanıtlamaya ihtiyacı var. İlk adımını idolü olarak gösterilen Mourinho'nun eski takımında ondan daha ufak bir başarıyla attı. Küçümsenemeyecek bir başarı: UEFA Avrupa Ligi şampiyonluğu. Tabi bu başarısı devlerin iştahını kabartıyordu, yüksek miktar bonservis bütçeleri, cömert maaş ödemeleri, kulüp ve tesisler için yapılan muhteşem yatırımlarıyla ünlü ve zengin milyarder Abramovich'in elinde bulunan Chelsea de bunların başında geliyordu. Nitekim gözlerinde ışık görünen bu teknik adam yaklaşık 30 dakika önce Chelsea resmi internet sitesinden açıklandı. Tabi onu kaybetmek istemeyen Portolu taraflı yazarların çıkarttığını tahmin ettiğim bir takım spekülasyonlar da atıldı ortaya, Andre Villas Boas Porto da seneye beklenilecek başarıyı bu kadroyla elde edemeyeceğini düşünmüş olabilir deniyordu, daha komiği ise transfer fesih bedeli olan 15 milyon £ miktarındaki mevlayı da kendi cebinden ödediğiydi. Fakat görüldüğü üzere iki tarafın da bu umrunda değildi, genç yetenek, yeni Mourinho Boas Chelsea'da. Bakalım bizleri neler bekliyor

21 Haziran 2011 Salı

Forlan ve Yıllık 7 Milyon Euro

Diego Forlan, yıldız futbolcu oldukça kaliteli. Hadi yaşını da esgeçelim; muhteşem bir futbolcu.
Tamam buraya kadar anladık da yıllık 7 milyon istemek ne demek? Galatasaray'la dalga geçmek demek, resmen Türk futbolunu ayaklar altına almak demek. Kimse kusura bakmasın Galatasaray, tarihiyle birlikte Atletico Madrid'in her şeyinden üstün hem de kıyaslanamayacak kadar. İstanbul'u hapis sanıyorlar sonra da çıkmak istemiyorlar. Büyük bir cenneti kaçırıyor farkında değil, anlarım istemiyorsun da sen Galatasaray'la nasıl dalga geçiyorsun? İşte bunun cevabını almak da mümkün değil. Bu ve bunun gibi vakalar hep fazla şımartmaktan gelişiyor, bir yalvarmadığımız kalıyor adamlara, oysaki altyapılarımız yeteneklerle dolu, onları da yabancı futbolculara ödenen paralar gibi harcıyoruz. Sonucu da spor haberlerinde Galatasaray ile ilgili bütün son dakika haberlerinin olumsuz verilmesi oluyor, hatta son zamanlarda ciddi girişimlerinde o kadar başarısız kaldı ki Galatasaray, Ujfalisi de olmadı geri dönüyor derlerse hiç şaşırmayın...

Ronaldo ve Zidane Yoksulluğa Karşı & Jamel Debouze

İzlediğim en keyifli ve en eğlenceli dostluk maçlarından biriydi. Ronaldo'nun takımı, Zidane'in takımına karşı. Schumacher, Jamel Debouze gibi futbol dışı karakterlerin yanında o zamanın genç yetenekleri Cristian, Sergio Ramos ve Rony. Futbolu bırakan ve faal olan Renato, Felipe Melo, Pauleta, Drogra, Fernando Couto, Boa Morte, Sa Pinto, Nuno Gomes, Nedved, Hooijdonk, Roland De Boer, Van Bronckhorst, Popescu, Sonny Anderson, Lamouchi gibi yıldızların sahne aldığı bir maçtı.

Yoksulluğa karşı oynanıyordu maç. Maçın bütün geliri Etiyopya, Fas, Brezilya ve daha birçok ülkede ki yoksul bölgelere gidecekti.

Ama maçta benim aklımda kalan en önemli adam Jamel Debouze'ydi. Maça inanılmaz bir neşe katmıştı. Collina ile saha içinde ki olan samimiyeti, Zidane'ın kucağına atlayışı, saha dışında bütün stadın duyduğu röportajda Zidane için "beyaz pabuçlu" adam deyişi hala dün gibi aklımda. Ona gol attırana kadar neler çekmişlerdi. Böyle şeyler daha çok olmalı sahalarda.

2002 Brezilya Ligi Şampiyonu Santos


Ayaktakiler: Peter Santilli, Alex, Preto, Pereira, Fabio Costa, Renato, Maurinho, Rafael, Andre Luis, Paulo Almeida
Oturanlar: Alexandre, Douglas, Diego, Michel, Robert, William, Leo, Robinho ve Elano

2002 yılında Brezilya şampiyonu olan Santos'tan bir çok yıldız çıktı ve bunları yurtdışına sattılar. İçlerinden hepsinin adı Türk takımları ile geçti ancak birisinin yolu düştü buraya. Elano Galatasaray'da 1,5 sezonda hiç bir zaman beğenilmeyip gönderilmişti ne yazık ki. Renato, Robinho ve Diego'da uzun zamandır Türkiye'nin büyük kulüpleriyle adı anıldı. Robinho Milan'da yoluna devam ederken, Renato ülkesine döndü, Diego ise yine gelmeyecek gibi buralara.

18 Haziran 2011 Cumartesi

Napoli&Transfer


İtalya liginde sezonu 3. tamamlayan ve sonuna kadar elinden geleni yapıp, bir yere kadar şampiyonluk mücadelesi veren Napoli yeni sezonda şampiyonlar ligi için takımın gücüne güç katıyor. Elinde ki yıldızları Hamsik, Lavezzi ve Cavani'yi elinde tutmaya başaracağa benziyorlar. Bunların yanında ise bir çok iyi ve yıldız oyuncuyu da dahil edecekeler. Geçen seneye damgasını vuran bir Cavani'leri var zaten, takımına sonuna kadar bağlı ve Maradona aşığı Lavezzi'de takımda kalacak. Özellikle Juventus'un çok yakından ilgilendiği Hamsik'te bu sezonu takımda ve şampiyonlar liginde geçireceğe benziyor.

Yeni sezon ve şampiyonlar ligi içinse çalışmalara hızlı başladılar ve bir çoğundan sonuç aldılar. 2009'da Copa Liberdatores'i kazanan Estudiantes'in stoperi Federico Fernandez'i takıma kattılar, Fiorentina'nın deneyimli orta saha oyuncusu Marco Donadel ile sözleşme imzaladılar. Yine Fiorentina'dan deneyimli orta saha Mario Santana'yı transfer ettiler. Şu ana kadar Cavani'yi de sayarsak 5 transfer yapan Napoli'de en önemli transfer Domenico Criscito. Benim çok beğendiğim, bir takımda ne görev verilirse yapabilecek, saha içinde ki opsiyonları epeyce fazla olan oyuncu yetenekleri de gerçekten çok iyi. Sol bekte, sol açıkta rahatça görev yapabiliyor. Genoa'nın en önemli ve değerli parçasıydı. Bir transfer yapacağı belliydi ama Napoli onun için sezon biter bitmez nabız yoklamaya başladı ve en sonunda bu transferi gerçekleştirdi. Napoli'nin transferlerininde daha biteceği beklenmiyor. River Plate'in yeni genç yıldızı Erik Lamela için 20 milyon €'luk bir transfer bedeli ayırdığı söyleniyor Napoli için. Ki bu da Napoli'nin artık önemli bir güç olduğunu gösteriyor. Bunun dışında Fenerbahçe'nin de ilgilendiği ve kendi değerini arttıran bir Gökhan İnler içinse Napoli'ye yakın olduğu konuşuluyor. Bütün bu transfer söylentilerinin yanında Napoli geçen sene büyük bir başarı elde ederken takımda olmayan, kendi içinde ki yıldızlarıda geri dönüyor. Geçen sene Juventus'a kiralanan ama şansız bir sakatlık geçiren Quagliarella bu sene takımda kalırsa hücum opsiyonları kat kat kaliteli ve çeşitli bir hal alacak Napoli'nin. Avusturya'nın en önemli genç değerlerinden biri olarak kabul edilen Erwin Hoffer'de geri dönüyor, ancak takımda kalacağını düşünmüyorum.

Takımdan giden tek isim ise Pazienza. Oda Juventus'un yolunu tuttu. Takımdan önemli hiçbir güç kaybetmeden, çok önemli takviyeler yaptı şu ana kadar, daha da yapacak gibi Napoli. Önümüzde ki sene yine Serie A'a bir sürpriz, şampiyonlar liginde ise daha büyük bir sürpriz yapabilir bize.

Siyah Daire içindekiler yeni gelenler, kırmız daire içindekiler ise gelme ihtimali yüksek olanlar.

16 Haziran 2011 Perşembe

Sir Onu Neden Oynatmıyor ?


Sir Alex Ferguson Manchester ile gelen ve yıllar yılı süren taktik dehasının yanında, oyuncu avında ki uzmanlığıyla da bilinir. Bugüne kadar takımda olduğu sürece 7 numaraya hep özel oyuncular transfer etmiş, bu 7 numaraların yanına da İrlanda-Galler-İskoçya-İngiltere ekseninden görev adamları yerleştirmiş.
Fletcher, Scholes, O'Shea, Wes Brown son dönemlerde ki örnekleri. Şimdilerde ise Smalling, Evans gibi yeniden bu tarz oyuncular buldu. Ama bunlar içinden ilgimi ve dikkatimi üzerinde yoğunlaştırdığım bir adam var; Darron Gibson.

Aslına bakarsanız tam Sir'ün istediği tarzda bir oyuncu. Ofansı ve defansı aynı anda yapabiliyor, şutları gerçekten çok etkili, duran toplarda da tam nokta atışı yapabiliyor. Sezon başında forma şansı bulamamaktan yakınmıştı, Anderson, Scholes, Carrick gibi futbolcuların arkasında kalmak istemediğini artık oynamak istediğini, oynarsa gerçekten önemli bir oyuncu olacağını söylemişti. Nitekim oynadığı maçlarda da çok iyi oynadı aslında. Bu sene toplamda 20 maça çıktı,  bunların 12'si İngiltere Ligi, 3'ü Şampiyonlar ligi. Hepimiz onun attığı golleri hatırlarız büyük ihtimalle. Attığı goller genelde uzaktan, jeneriklik goller. Bu sezon 1 Lig kupasında birde Şampiyonlar liginde gol attı. 2 golünün yanında 5 asist yaptı. Geçen sene daha çok forma şansı bulmuştu aslında 28 maçta görev alıp 5 gol atmıştı. Ondan önceki sezon ise 18 maçta 3 gol atmıştı. Bir orta saha oyuncusu olmasına rağmen ve az forma şansı bulsa da takıma gol anlamında ciddi katkı yapıyor. Manchester alt yapı ürünü olduğunu söylemeye gerek yok. Profesyonel olduğu ilk 2 sezon başka takımlara kiralanmış. Oralarda da ciddi forma şansları bulmuş ve 3 yıldır United'a yaptığı gol katkısını oralarda da yapmış. 2009 yılında İrlanda'da yılın genç oyuncusu seçilse de Sir'ün takımında bir türlü düzenli oynayamadı.

Ancak 2011-2012 sezonu için ona bir şans doğmuş olabilir. Anderson'un ne olursa olsun çok düzenli forma giyemeyişi, Scholes'un futbolcu bırakması, Fletcher ve Carrick'in oyunu onun kadar çift yönlü oynayamıyor olması ona bir şans doğura bilir. Tabi ki takımda kalırsa. Phil Jones'a karşılık Blackburn'e gönderileceği iddialarının yanında, Sunderlan'a transfer olabileceğine söyleniyor Gibson'un. Ama gitmemesi durumunda orta sahaya yapılacak bir Modriç ve Sneijder transferinin zor gözükmesi yüzünden takımda forma şansı yeterince bulabilir ve Sir'ün yeni keşfi olarak adından söz ettirebilir.

Gibson'un yeteneklerinden tekrar bahsetmek gerekirse; duran toplarda çok iyi, top ayağına gerçekten iyi oturuyor ve iyi bir pasör. Şutları çok etkili Scholes gibi. Bu sene takımdan gitmez ve kalır ise iyi bir çıkış yakalayabilir.

Ama aklımı kurcalayan bir soru var ve sizlere de bunu sorma gereksinimi duydum. Sir Gibson'u neden oynatmıyor ?

Leverkusen&Bayern&Vidal


Yine bu transfer sezonunda Almanya'nın en büyük gücü Bayern Münih. Rakiplerinden birinin, Schalke'nin kalecisini aldı, Schalke'nin eski oyuncusu Rafinha'yı kadrosuna kattı ve şimdi de bu sezon sonunda kadar mücadele eden Leverkusen'den Vidal'in peşindeler, Vidal'de onları istiyor tabi.

Münih bunu daha önce defalarca yaptı, Leverkusen'in bulup, parlattığı oyuncuları kendi kadrosuna kattı elbet. Lucio, Ballack, Ze Roberto, Kovaç, Jorginho ve Markus Münch bunların sadece başlıcaları. Bu oyuncuların hepsinin satışından da kar etti Leverkusen. Bu saydığım 6 oyuncuda kulüp tarihinin satılan en pahalı 20 oyuncu listesinde.

Şimdi Vidal'de o listeye girebilir. Şu anda piyasa değer 17 milyon € civarında olarak gözüküyor, ancak Bayern'in yaptığı somut teklif 10 milyon € civarında. Vidal'i çok beğenen biri olarak 10 milyon €'nuno onun için az bir rakam olduğunu düşünüyorum. Sonuçta Vidal bir takımın her şeyi olabilecek bir oyuncu. Her 2 kanatta da bek olarakta görev yapabiliyor, defansın ortasında kullanılabilir, orta sahada libero ve ya kanatlarda görev alabilir. Şu an dünyada ki en iyi joker oyunculardan birisi. 2010 dünya kupasında ki Şili ile değerini daha fazla katladığını söylemeye gerek yok herhalde. Onu alacak takım bünyesine büyük bir güç katmış demek olacaktır. Bayern'in ise Almanya'nın en iyileri toplama politikası yine ortaya çıktı. Bunu 1-2 sene öncede yapmışlardı. Mario Gomez'i, Klose'yi aldıkları dönem yine bir boşluğa düşmüştü takım.

Bayern Vidal'i kadrosuna katacaktır, gerek Bayern'in bonservisi biraz daha yükselteceği, Bayern'in bu tarz bir oyuncuya ihtiyaç duyduğunu göze alırsak, tabi birde Vidal'in "böyle büyük bir kulüpte oynamak istiyorum." sözleri varken, Heynckes faktörünü de unutmamak gerek. Bu transfer ileride ki günlerde biter. Ama keşke Vidal'i yıllar önce biz keşfetseydik.

14 Haziran 2011 Salı

"Geç" Golcüler #2

Futbola başladığı günlerde çok dikkat çekmeyip, daha ileriki yıllarda takım takım gezdikten sonra bir yerde gerçek anlamda tutturan ve orada yıldız statüsünü almış oyuncular vardır. Bunların bir çoğuda forvettir. Futbol kariyerleri boyunca kulüp kulüp gezmiş, yaşları 26-30 yaş aralığına geldiği zaman bir patlama yaşayarak kıymete binen ve kendisini ispatlamış "geç" yıldızlar vardır, bunların çoğuda forvetlerdir. Bu serinin ilk yarısında Luca Toni'ye yer vermiştik en yakın örnek olduğu için. Yine bir başka geç golcü ve yine İtalya'da.

Aldo Serena; İtalya forvet kariyerine Montebelluna'da başlamış. Daha 17 yaşında Montebulluna'da formayı kapmış ve 29 maçta 9 gol atmış. İlk senesini geçiren bir oyuncu için bu gayet güzel bir istatistik. Bunu gören İtalyan devi İnter onu hemen transfer etmiş. İnter'e gittiği ilk sezonda kesinlikle beklentiler altında kalmış, hatta bir fiyasko olarak gözükmüş. Öyle ki ikinci senesinde İnter onu Como'ya kiralamış. Orada 18 maç 2 gol, üçüncü senesinde kiralandığı Bari'de 35 maçta 10 gol atmış. Daha sonra yeniden İnter'e dönerek takım içerisinde kendine yer bulmaya çalışmış. Yine geçirdiği 1 sezonda bu sefer forma şansı bulsa da bir forvet oyuncusu olarak 2 gol atması onu yine gelecek sezon için kiraya göndermiş. Bu sefer ondan verim almak isteyen, onun yıldız olabileceğine inanan, yine bir dev kulüp Milan'dır. Kiralık geçirdiği 1 sezonda 25 maçta 8 gol atmış, bir önceki senelere bakılınca az oynamasına rağmen iyi bir gol sayısı tutturmuş. Buda yine ertesi sezon için ona İnter'e dönüş bileti sağlamış Ancak yine İnter'de birinci adam olamamış ve yine attığı gol sayısı bir forvet için çokta geçerli bir rakama ulaşamamış. 28 maçta 8 gol bu sefer artık kiraya değil, onu elden çıkarmaya yol açmış.

İnter ile yolları ayrılan Serena Torino'ya transfer olmuş. Torino'da yine önceki senelere bakıldığı zaman iyi bir performans göstermiş ve buda ona 24 yaşında ilk kez milli takıma çağırılmasına neden olmuş. Torino'da ilk ve tek sezonunda 29 maçta 9 gol atma başarısı göstermiş. Hala 24 yaşında olması, edindiği tecrübeler ve
yıldız potansiyelinin olması ona tekrar bir İtalyan devinin kapıları açmış. Bu kez durak Juventus'dur. 2 sezon geçirdiği Juventus'da 51 maça çıkıp, 21 gol atmış. Juventus'da ki bu ilk sezonunda şampiyon olmuş ve kariyerindeki ilk şampiyonluğa ulaşmış. İtalya milli takımına çağırılması, Juve ile olan şampiyonluğu onu yine eski göz ağrısı İnter'in kapılarını açmış. İnter'de yine ona güvenerek takıma katmış ve bu sefer diğerlerinden epeyce farklı olmuş.

87-88 sezonunda takıma geri dönen Serena 29 maçta 6 gol atmış bir önceki seferlerden istatistik olarak farkı gözükmese de İnter onu takımda tutmuş. İyi ki de tutmuş olacak ki gelecek sezon harika bir performansla yıllarca ona olan güvene layık olduğunu sonunda kanıtlamış.
88-89 sezonu İnter ligi sadece 2 mağlubiyet alarak kapatmış ve şampiyon olmuş. Şampiyonluğun 1 numaralı mimarı ise o sezon takımın en ilerinde olan isim, 22 golle gol kralı olan isim Aldo Serena. 29 yaşında ilk göz ağrısına dönüş yapıp. 2 sezonuda hem gol kralı olup, hem de takımı şampiyon yapan Serena İnter'de kalıcı olur. Daha sonrasında 2 sezon daha İnter forması giyer. 89-90 sezonunda takıma Klinsmann'ın gelmesiyle arka plana itilse de o geçen sezon takımı şampiyon yapan isimdir. İnter'de ki son 2 sezonunda 50 maçta 17 gol atar. Son sezonu 90-91 sezonunda takımı UEFA kupasını Roma'ya karşı alırken o yine takımdadır ancak final maçında forma giyme şansı bulamaz. O sezon İnter ile yolları tekrar ayrılır 31 yaşında ve artık yaşın futbolun son zamanlarına geldiği gösterir. 2 sezonda Milan'da oynar ancak neredeyse hiç forma şansı bulamaz. Forma şansı bulmasa da kariyerine Milan'la 2 şampiyonluk daha ekler ve 4 şampiyonluk ve 1 UEFA kupası olan bir kariyer elde eder. Yaş 33'tür ve futbolu bırakır.

İtalya milli takımında 6 yıl oynar. Kariyerinin son deminde İtalya 90'a katılır ve üçüncülükle yetinir. Turnuvada sadece 1 gol atmıştır. Turnuvada ikinci olan Arjantin'e yarı finalde penaltılarda elenirken son ve 5. penaltıyı atamayan isimdir Aldo Serena. O penaltı hakkında şöyle der; "Penaltıları kimin atacağını belirliyorduk. İlk 4 kişi belli olmuştu. 5. kim olmak ister diye sorulduğunda gönüllü oldum. Penaltı atış anını hatırlamıyorum. Çok heyecanlıydım, topa nasıl vurduğumu dahi hatırlamıyorum."

Kariyeri boyunca çok ilginç bir oyuncu olmuştur Serena. Hava toplarına hakimdir, asist yapar ve şık goller atardı. Ama bir forvet olarak gol sayısının çok olmaması 29 yaşına kadar onu takım takım gezdirdi.

Futbolu bıraktıktan sonra futbol yorumculuğu ve birçok sosyal aktivitede yer aldı Serena. En büyük amacı ise insanları sigaraya karşı bilinçlendirmek olmuş.

Ama ne olursa olsun çok iyi oyuncuydu Aldo Serena. İlk yıllarında İnter'de tutunamaması tek yaptığı işin gol atmak olamadığı, daha birçok şeyi yaptığıdır.